Dün gibi hatırlıyorum. Dört yıl önceydi. Amerika’da pazarlama
dalında İşletme Yüksek Lisans eğitimimi tamamlamıştım ve mayıs ayında
Türkiye’ye dönme hazırlıkları yapıyordum. Dönme kararını vermiştim ama bu
kararı vermekte öyle pek kolay olmamıştı. Devam ettiğim üniversite,
başarılarımdan dolayı bana doktora bursu önermişti. ( Aslında bunu övünmek için
söylemiyorum. Çünkü sadece bana özgü bir başarı değil bu. Genelde Türk
öğrencilerin başarı düzeyleri, diğer öğrencilerle kıyaslandığında daha yüksek.
)
Bursu kabul etmedim. Nedenine gelince, öncelikle, bana
daha iyi bir gelecek yaratmak amacıyla, ellerindeki olanakları zorlayarak beni
yurt dışına gönderen aileme biran önce katkıda bulunmak istiyordum. Ayrıca
akademik bir kariyerden daha çok iş yaşamı bana daha cazip geliyordu.
Amerika’da yeni mezun birisi olarak iş bulma ve çalışma şansım ise çok azdı.
Ve İstanbul’daydım. Ne kadarda özlemişim. ( Gerçi
çok şey değişmiş ama yine de bir başka ) Birkaç gün dinlendim, arkadaşlarla
sohbet ettik. Onların delimisin, niye
döndün, burada ne var seni çeken ? gibi sorularına makul
ve mantıklı cevaplar vermeye çalıştım. Her neyse sonuçta dinlenme dönemi bitti
ve artık iş arama zamanı geldi.
Önce İngilizce ve Türkçe güzel bir cv hazırladım. Güzel diyorum, çünkü master programının son döneminde, işe giriş
konusunda dört kredilik ve zorunlu olarak alınan bir dersimiz vardı. Bu dersi
uluslararası bir şirketin insan
kaynakları yöneticisinden aldık.
Derste cv nasıl hazırlanır, görüşmede nelere dikkat edilir, neler sorulur
ve benzeri konular örneklerle işlendi. Bir anlamda bizi görüşmelere hazır hale
getirdiler. Alan seçmekte danışmanlık yaptılar. Yani iş yaşamına başlarken
hangi alanlarda başarılı olabileceğimizi örnek olaylar, anketler ve görüşmeler
ile belirleme şansımız oldu. Bu benim için önemliydi, bir işe başlayıp, bir
süre sonra bu iş benim aradığım iş değilmiş deyip hem zaman kaybetmek, hem de
kendim ve çevremdekileri de ( ailem, iş arkadaşlarım, dostlarım )
mutsuz etmek istemiyordum. Benim çalışmak istediğim ve bana da en uygun çıkan
alan ise satış bölümüydü.
İlk iş olarak, sosyal medya ve yazılı medyada eleman
ilanlarını izlemeye başladım. Seçici davranmak istiyordum. Bu nedenle ilanların
tarzı, kullanılan kelimeler, son başvuru tarihi, başvurulacak kişi gibi
profesyonel yaklaşımın izleri ve şüphesiz şirketin tanınmışlığı benim başvurum
için kriter oluyordu.
Bir ay içinde iki yer ile görüştüm. İkisi de hayal
kırıklığıydı. İlkinde bana randevu veren Personel Müdürü toplantısı
uzadığı için beni önce bir saat bekletti. Sonra da yardımcılarından biri on
dakikalık bir görüşme yaptı. Bir hafta sonra ikinci görüşmeye çağrıldım. Bu kez Müdür bey ile görüşecektim. Girişte randevum olup olmadığını sordular. Kapıda
randevu listesinde adım yokmuş. Her neyse uzun aramalardan sonra ilgili ve
bilgili birisine ulaşıldı ve ben içeri girdim. Yine bekliyorum. Müdür Bey
telefonla konuşuyor. Sonra odasına aldılar. Kocaman masasından kalkmadan bana
yer gösterdi. Öz geçmişime bakarak birkaç klasik soru sordu. Kaç para istediğimi
öğrenmek istedi. Sonrada “seni beğendim ama bu kadar para veremeyiz” dedi. ( Ben sizi beğenmedim diyemedim ) Düşünmek için süre
istedim. Çıkarken bana kartvizitini verdi. Şaşırdım çünkü kartta İnsan
Kaynakları Müdürü yazıyordu. Şaşkınlığımı görünce açıklama yapma gereği duydu.
“ Yönetim Kurulu yeni karar aldı. Rakiplerimizde İnsan Kaynakları Müdürü
olarak geçiyor, bizde bundan sonra bu unvanı kullanacağız.” dedi. Moda
olan bir giysiyi almak gibi.Çağa ayak uydurmak bu olmasa gerek. Neyse sonuçta
iki gün sonra onları arayıp, ilgilerine teşekkür ederek, başka iş aramaya
başladım.
Benzeri iki görüşme daha yaptım. Birisinde görüşmeye
gittiğimde üniversitede çok sevdiğim bir arkadaşımla karşılaştık.O’da aynı iş için görüşmeye gelmiş. Görüşmeler
sarktığı için birlikte bekledik mecburen. Rekabete evet ama, böyle değil.
Gittikçe moralim bozulmaya başlamıştı. Yanlış giden bir şeyler vardı. Galiba
bir türlü aradığım işi bulamayacaktım. Amerika’ya dönmeyi bile düşünmeye
başladım.
Birde çok büyük ve ünlü bir şirketin “Yönetici Adayı”
programına başvurdum. Başvurum sonrası kişilik envanteri yapılması için link
attılar. Yapmasam olmaz mı dedim, olmaz dediler. ( Yapmama hakkım olmalı. Bu
arada sonuçları istememe rağmen bana vermediler. ) Görüşmeye davet ettiler gittim. Bir tam gün
testler, mülakatlar ile geçti. 5 farklı kişi ile görüştüm. Sonrasında ikinci görüşmeler için sizi davet edeceğiz
dediler. ( Aradan 4 yıl geçti henüz dönen olmadı.)
Başvurduğum yerlerden birisi de bir satış
şirketiydi. Ve genç satış yöneticisi adayları arıyordu. İlan güzel hazırlanmış,
şirket hakkında kısa bilgi verilmiş,
işin niteliği belirtilmiş, başvurulacak kişinin ismi bile yazılmıştı.
Ayrıca şirket içinde tanınan eğitim ve yükselme olanakları da bir cümle ile
belirtilmişti. Şirketin ilanda yarattığı imajı etkileyiciydi. O an o şirketin
bir üyesi olmayı isterdim. Bu şirket ve bu iş tam benim aradığım yer
olabilirdi. Ve hayal ettiğim şeylere ulaşmamı sağlayabilirdi. Bir kez daha
şansımı denemek için cv'mi gönderdim.
Yaklaşık bir hafta sonra, şirket insan kaynakları bölümünden telefonla aradılar. Başvurumun ellerine ulaştığını ve görüşmek
istediklerini belirttiler. Görüşme ile ilgili bilgileri gün, saat, görüşülecek kişi,
tahmini süre ve acil durumda aranabilecek bir telefon numarası verdiler. Aynı
bilgileri içeren davet mektubunun bana e-mail ile ulaştırılacağını da
belirttiler. Evet ilk bağlantı son derece olumluydu. Kibardılar, gerekli tüm
bilgileri verdiler ve en önemlisi değer verildiğini hissettim. Daha önceki iş
görüşmelerimden çok farklı. Okuduğum şeyleri uygulamada görmek beni sevindirdi.
Harika…
Davet mektubunu aldım. Mektupla birlikte daha
detaylı şirketi tanıtan bir ekte göndermişler. Ayrıca ulaşım masraflarımın
karşılanacağını belirten bir de not var. Çok iyi. Galiba bu kez doğru şirkete
gidiyorum. Ve o gün geldi. Belirtilen saatten on beş dakika önce
resepsiyondaydım. Gülümseyerek “hoş geldiniz” diyen bir resepsiyonist, beklendiğimi söyleyerek beni görüşmenin yapılacağı odaya götürdü. Odada çay, kahve, self servis olarak
hazır. Şirketi tanıtan broşürler, şirketin pazarladığı ürünler odanın bir
köşesinde. Tam saatinde İnsan Kaynakları Müdürü Gülçin Hanım içeri girdi. (
Genç bir yönetici ) kendini tanıttı.
Birlikte içecek bir şeyler aldık. Aynı masa etrafında oturduk. Beş dakika kadar
Abd ve İstanbul izlenimlerimi konuştuk. Sonra bana aday olduğum iş hakkında
ayrıntılı bilgiler verdi. Hazırlıklı olduğu belliydi. İşle ilgili tüm
sorularımı yanıtladı.( Sorularıma kaçamak yanıt vermedi, terslemedi.)
Şirketteki gelişim olanaklarından bahsetti. Kariyer planını konuştuk.( Hele bir
başlayın, sizi biraz tanıyalım demedi. )
Bölümün aradığı profil ve şirketin beklentileri
üzerinde konuştuk. Ayrıca eğer ben istersem kişisel profil anketi
yapabileceklerini söyledi. Benzeri bir testi aldığımı ve paylaşabileceğimi
söyledim, olur dedi. Performansımın sürekli değerlendirildiğini,
değerlendirmeyi tanımlanan iç ve dış
müşterilerin yapacağını söyledi. Ücret sistemini anlattı. ( Pazarlık yapmaya
kalkmadı. ) Şirketteki sosyal olanaklardan bahsetti. Daha sonra görüşmelerin
diğer aşamalarını aktardı. Önümüzdeki hafta satış müdürü ile görüştürmek üzere
randevu verdi.(Biz sizi sonra ararız demedi.) Bu arada insan kaynakları bölümünden genç
bir arkadaş ( Aykut bey ) ulaşım harcamalarımı ödedi.
( Muhasebeye uğrayın
ödesinler denmedi. ) Bu arada Gülçin Hanım benimle ilgili epey
bilgi aldı, ama bunları anlatırken
kendimi sorgulanmış gibi hissetmedim.
Başka sorum olup olmadığını sordu. Herhangi bir
sorun olursa çekinmeden ara dedi. Beni kapıya kadar uğurladı. Kararımı verirdim
bu şirkette çalışmak istiyorum. Kendimle gurur duydum.
Satış müdürü ile görüşmem de çok iyi organize
edilmişti. Beni Satış Müdürü ile İnsan Kaynakları Müdürü Gülçin Hanım kendisi
tanıştırdı. Daha önce bilgilendirildiği belliydi. O’ da hazırlıklıydı.
Kendisini kısaca anlattı. Karşılıklı sorular sorduk. İş hakkında daha ayrıntılı
bilgi verdi.
Görüşmeden sonra Gülçin Hanım bana benim
değerlendirmemi sordu. Olumlu olduğunu söyleyince, Perşembe günü 10-12 arası
arayarak sonucu ileteceğini söyledi. Ve aradı da. Son kez görüşmeye gittim.
Bana seçildiğimi söyledi. Ücret ve diğer yararları içeren bir teklif mektubu
verdi. Kabul edersem birlikte çalışmaktan mutlu olacaklarını söyledi. Kabul
ettim.
İşe başladığım gün, çalışma masam, bilgisayarım, cep telefonum, kartvizitim her şey hazırdı. ( Üzerinde adım yazılı çay fincanım
bile. ) Unutmadan masamda bile hoş geldin çiçeği ve bir kutu gül lokumu vardı.
Başladığım gün, İnsan Kaynakları tarafından bana
özel hazırlanan bir tanıtım programını aldım. Bir hafta boyunca şirketin
vizyonu, hedefler, bölüm hedefleri, kişilerin şirket hedeflerine katkıları,
geçen yılların değerlendirilmeleri gibi bilgiler verdiler. ( Bu sizin yetki
alanınızda değil, bunu anlatamayız, şu gizli bilgidir gibi kısıtlamalar
koymadılar. Bana güvendiklerini hissettirdiler. ) Bu arada genel müdürle bile
tanıştırıldım. ( Erişilmez değilmiş. Birlikte masa tenisi oynamayı önerdi.
“formumda masa tenisi oynadığımı yazmıştım.” )
Ve sonuçta bir eleman ilanı yaşamımı değiştirdi.
Şimdi İstanbul bölgesinden sorumlu Satış Müdürü olarak çalışıyorum. ( Dört yıldır çalıştığım için müdür olmadım.
Başarılı olduğum için buradayım. ) Bu arada artık bekar değilim. Eşimle bir
seminerde tanıştık. Beklentilerimizi sürekli yeniliyoruz. Gelecekten umutluyuz.
Bugün evlilik yıl dönümümüz. Biraz önce insan kaynakları bölümünden güzel bir buket çiçek aldım. Şirketimi seviyorum.( Şirketimin de beni sevdiğini biliyorum. )
İnsan Kaynakları Müdürümüz Gülçin Hanımın bizlere
aktardığı bir sözü ile bitirmek istiyorum “ Biz İnsan Kaynakları olarak
çalışanlarımızın sadece iş yaşamındaki beklentilerini karşılamayı hedeflemedik.
Bizim amacımız tüm yaşamınızın mutlu olmasını sağlamak ve hayat kalitenizi
yükseltmek. Ödülümüz ise sizlerin gülümseyen yüzleri. ” ( Ben onların desteğini
hep hissettim. )
Herkese kendilerini mutlu hissedebilecekleri bir iş
diliyorum.
Alpay
---------
Not:1994 yılında, bir insan kaynakları bölümü nasıl olmalı konusunda bu hikayeyi yazmıştım. Birkaç güncelleme ile paylaşıyorum.